Prof. Dr. Selim YAZICI

Personal Website

Aile Şirketleri ve Kurumsallaşma

Aile Şirketlerinin Ömrü

İbn Haldun, 14’üncü yüzyılda yazdığı ünlü eseri Mukaddime’de, devletlerin ve hanedanlıkların ömrünü tartıştığı bölümde…

İbn Haldun, 14’üncü yüzyılda yazdığı ünlü eseri Mukaddime’de, devletlerin ve hanedanlıkların ömrünü tartıştığı bölümde, geçmişte yaşamış ve kendi dönemindeki devletleri dikkate alarak yaptığı değerlendirmede hanedanlıklara, istisnalarının olabileceğini belirterek ortalama 120 yıl ömür biçmektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken, İbn Haldun’un kullandığı kilit kavramlar asabiyet ve nesildir. Bu teoriye göre hanedanlık esası üzerine kurulu devlet, her biri 40 yıllık iktidar süresi olmak üzere üç nesil yaşayabilir. Devleti kuran birinci nesil, bu başarısını zorlu savaşlarla gerçekleştirdiği için her türlü zorluklara alışkın ve dayanaklıdır. İkinci nesil, birinci neslin bir takım yeteneklerini sürdürmekle birlikte rahatlık ve rehavete alışmaya, dolayısıyla zorluklardan kaçınmaya başlar. Üçüncü nesil ise refah ve bolluğun sağladığı ortamda savaşçı yeteneklerini bütünüyle kaybeder, savaşlara katılmaz, bu nesil için yiğitlik ve kahramanlık sadece bir takım gösterilerden ibarettir. Bu aşamadan sonra, devletin yıkılması da kaçınılmazdır.

Tarihte, İbn Haldun’un teorisinin istisnası olarak kalan devletlerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Kendi dönemlerinde dünyanın en büyük devletlerini kurmayı başaran Büyük İskender, Cengiz Han ve Timur’un o muazzam imparatorlukları neredeyse kendi ölümleriyle birlikte tarihin geri dönüşsüz arşivindeki yerlerini almışlardır.

İbn Haldun sosyolojisindeki asabiyet kavramı, salt akrabalık ilişkilerinin daha ötesindeki yakınlıklara işaret eder. Bugünün dünyasında bir takım parti, cemaat ve dernek yapılarında oluşan birliktelikler de bu kavramla açıklanabilir. Bu açıdan bakınca, günümüz koşullarında İbn Haldun’un ortaya koyduğu çerçevenin, özellikle hanedanlık sürecine yani şirket kurucusundan sonra ikinci, üçüncü kuşaklara devredilme aşamasına gelmiş aile şirketlerinin durumunu anlamak için daha fazla yol gösterici olacağı kanaatindeyim. Ömrü 8 – 10 yılı doldurmadan ortadan kalkan şirketler ise henüz yeni nesle devrolma aşamasına ulaşamadıkları için bu değerlendirmenin kapsamı dışındadır.

Kayıtlara göre Türkiye’de, kuruluşu cumhuriyet öncesine dayanan 24 şirket var. Bunlardan 21’inin ömrü yüz yılı aşmış durumda. En uzun ömürlü şirketimiz, 232 yaşındaki Ali Muhiddin Hacı Bekir, bildiğimiz şekliyle Hacı Bekir Lokumları. Bugün beşinci nesil tarafından yönetiliyor.

Eski olmakla, dinamizm eşdeğer değil. Büyüme göreceli bir kavram; sadece ne kadar büyüdüğünüz değil, rakiplerinizin durumu da belirleyici oluyor. Rakiplerinize göre daha az büyüyorsanız, bu sizi küçük kalmaktan kurtarmaz. Türkiye’de ömrü yüz yılı aşan şirketlere baktığımızda, hemen hiçbiri ilk 500 şirket listesinde yer almıyor. Yani onlardan çok sonra kurulmuş olan yapılar hızlı bir dinamizmle onları geçip gitmiş. İşte bu, tam da İbn Haldun’un işaret ettiği nesillerin rehaveti, asabiyetin zayıflaması durumu.

Aile şirketlerinin dışında bir de, Royal Dutch/Shell grubu örneğinde olduğu gibi daha karmaşık yapılar var. Bu büyüklüğe ulaşmış şirketler, gerek sahip oldukları sermaye gücü, gerek biriktirdikleri know-how ve gerekse siyasi ve sosyal etki alanı itibariyle, sosyolojik olarak artık bir şirket olma niteliğini aşan organizmalardır. Bunlar asabiyet tabanlarını, bir hanedanlığı da aşacak şekilde genişletmişler, nasıl hayatta kalacakları konusunda da sistematik arayışların içine girmişlerdir. Diğer yandan ulaştıkları etki alanı itibariyle bu yapıların yaşaması da batması da kendi iradelerini aşar duruma gelmiştir. Yaşadığımız krizde, Amerika’daki bir kısım şirketlerin niye battığı, bir kısmını niye kurtarıldığına belki bu açıdan bakmak mümkün.
Bütün sosyal yapılarda olduğu gibi şirket yapılanmalarında da, kişilerin denetleyemediği bir takım doğal süreçler işliyor. Ancak bütün diğer alanlarda olduğu gibi insan aklı ve deneyimi, varlığını koruma ve ömrünü uzatma konusunda işleyişe müdahalede bulunuyor. Bazı devletler, bu konuyu aileleri aşan biçimde bir devlet problemi olarak ele almışlardır. Finlandiya uygulaması bu alandaki özgün örneklerden biri. Ancak bu bir başka yazı konusu.

 

Kaynak: Osman BAYRAKTAR, Sabah İşte İnsan, 26 Nisan 2009

http://www.isteinsan.com.tr/yazarlar/osmanbayraktar/aile_sirketlerinin_omru.html